CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Yaman, engelli bireylerin sorunlarına dikkat çekti. Türkiye’de engellilerin yaşadığı sorunları anlatan Yaman, bu sorunların çözüm önerilerini de sıraladı. Yaman, engelli bireylerinin sorunlarının çözümünün “Ancak ve ancak devletin engellilere bakış açısının değişmesiyle” gerçekleşebileceğini söyledi.
Türkiye genelinde engelli bireylerin istatistiklerinin en son 2011 yılında yapılan bir araştırmayla elde edildiğini söyleyen Yaman, şu ifadeleri kullandı:
” En son “2011 yılı Nüfus ve Konut Araştırması” ile elde edilmiştir. Bu araştırmada, DSÖ tarafından geliştirilen, kısaca ICF olarak bilinen (Uluslararası İşlevsellik, Engellilik ve Sağlığın Sınıflandırılması) ile uyumlu olduğu söylenen bir soru setinden faydalanılmış fakat bu sınıflandırma, 2011 yılından bu yana tam 7 kez güncellenmesine rağmen, hala 12 yıl öncesinin verileriyle devam edilmiştir. Bu araştırmada 6 farklı engellilik (görme, işitme, konuşma, yürüme/merdiven çıkma/inme, taşıma ve tutma, öğrenme/dört işlem yapma/hatırlama/dikkat toplama) durumuna ilişkin sorular sorulmuş ve 3 yaş ve üzeri en az BİR engeli olan nüfusun oranı tespit edilmiştir. Bu çalışmaya göre nüfusun yüzde6,9’unun (o dönem için 4.876.000 kişi) en az bir engeli bulunmaktadır. (Kadınların yüzde7,9’u, erkeklerin iseyüzde5,9’u bir engelli olarak tespit edilmiştir). Kadın ve Erkek farkı, yaş arttıkça kadın yönünde artmaktadır. Engellilik durumuna göre bakıldığında, en büyük ağırlık, taşıma/tutma ve yürüme grubundadır. Bu grup, nedene yönelik açıklama sağlamamaktadır.”
“Halen kullanımda olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca açıklanan Engelli verileri güncel değildir”
Yaman sözlerine şöyle devam etti:
“Ayrıca 3 yaş üstü değerlendirme, doğuştan gelen bazı engellilik durumlarını da göz ardı etmektedir. Kısacası halen kullanımda olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca açıklanan Engelli verileri güncel değildir, bu nedenle engelli çalışmaları net ve kanıta dayalı değildir. Bir diğer engellilik araştırması, TÜİK’nun Türkiye Sağlık Araştırmasıdır. En güncel olan 2014-2019 yılları arasındaki, 15 yaş üstü vatandaşların genel sağlık durumu araştırmasında yer alan genel verilerdir. Burada genel yaklaşımla saptanan verilerde yaklaşık yüzde15 oranında bir engellilik durumu gözlenmektedir. Bu verilerde de kadın engellilik durumu görme, işitme, yürüme ve öğrenmede Erkeğe göre çok daha baskındır. Bu iki veri sistemine göre, nüfusun yüzde 7-15’i arasında değişen, kabaca yüzde11’lik bir nüfusa karşılık geldiği düşünülen bir gruptur. Kısacası yaklaşık 10 milyon vatandaşımızın olduğunu tahmin ediyoruz.
“Bu sistemle, engellilerin hak temelli bir yaşam şekline kavuşmaları mümkün değil”
Engelli nüfusa yönelik veri ihtiyacının, günümüzde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan, “Ulusal Engelli Veri Sistemi” üzerinden sağlandığını söyleyen Yaman, “Bu sistem, alınmış Engelli Sağlık Kurulu Raporları üzerinden bilgi vermektedir. Buna göre ülkemizde sadece 2.511.950 engelli kaydı bulunmakta; ve engellilik çalışmalarının tersine daha Erkek egemen bir veri havuzu bulunmaktadır. (yüzde 44 kadın , yüzde 56 erkek) Bu sistem sadece başvuruları değerlendiren edilgen bir sistemdir ve buna göre değerlendirilen bir ekosistemde engellilerin hak temelli bir yaşam şekline kavuşmaları mümkün değildir. Ülkemizde Ulusal engelli Veri sistemine göre en büyük grubu oluşturan Ortopedik engelliler, ülkenin trafik kazaları ve deprem gerçeğinin bir dışa vurumudur aynı zamanda. Bir diğer büyük grup zihinsel engelliler ise akraba evliliklerinin yoğun olduğu bölgelerden rapor talebi ile karşımıza çıkmaktadır.” şeklinde konuştu.
“Engelli raporları, engellilerimiz için hak kaybına neden olmaktadır”
Engellik durumunu belgeyebilmenin tek yolunun Engelli raporu olduğunu belirten CHP’li Yaman, “Engelli raporları da, engellilerimiz için hak kayıplarına neden olmaktadır. 20 Şubat 2019’da yayınlanan yönetmelik ile, daha önce engellilik düzeyi, evet/hayır ibaresi ile belirtilirken, sonrasında TAM BAĞIMLI/KISMİ BAĞIMLI/BAĞIMSIZ ibaresine dönünce, çok sayıda raporun engellilik oranında değişiklikler olmasına neden olmuş; bu durum engelli bireyler için ciddi mağduriyetler yaratmıştır. 2019 öncesi raporluların tekrar rapor için çağrıldıklarında ciddi hak kayıpları yaşadıkları gözlenmiş, önceki raporların devamının elzem olduğu izlenmiştir. Ayrıca, SÜREKLİ ibaresi ile verilen raporların, kurumsal taleplerle sürekli güncellenmesinin istenmesi son derece anlaşılmazdır. SÜREKLİ ibaresi, engelliliğin değişmeyeceğini vurgulamasına rağmen, rapor güncelleme talebi, hak kayıplarına neden olmaktadır.” dedi.
“Engelli kadın bireylerin iş gücüne katılım oranı yüzde 12”
Engelli kadın bireylerin istihdam verilerinin üzüntü verici olduğunu söyleyen Yaman, “İşgücüne katılıma bakıldığında, 2011 istatistiklerine göre, en az 1 engeli olan erkeklerin işgücüne katılımı yüzde35,4 (engelsiz Erkeklerde yüzde71,9) iken, kadınlarda ise yüzde12,5 (engelsiz K’da yüzde35,7)’dur. 50+ daha fazla işçi çalışan özel sektör işyerlerinde yüzde3; kamuda ise yüzde4 kotası bulundurulmasına rağmen, Türkiye’deki yaklaşık 5 milyon engellinin sadece 1 milyonu istihdamdadır. İşe yerleştirilen her 5 Erkek engelliye karşılık, sadece 1 kadın engelli istihdam edildiği gözlenmektedir. Engellilerin eğitim hayatında yaşadıkları zorluklar, eğitimlerini tamamlayamamaları, istihdam engelini de yaratan faktörlerden biridir. Özel sektörün üniversite eğitimli birey talebi, kotaların dolmamasının en önemli nedenlerinden biridir. “Biz talep ettik, fakat İŞKUR bize kadro temin edemedi” yaklaşımı, kotaları boş bırakmaktadır. Oysa ki engelli bireylerin çok azı eğitim hayatını tamamlayabilmektedir.” ifadelerini kullandı.
“Engelli aylıklarının SGK kapsamından çıkarılarak, Sosyal Yardımlaşma Vakfına devredilmesi, hak temelinden, muhtaçlık temeline geçişine zemin oluşturmuştur.”
Yaman sözlerine şöyle devam etti:
“Engelli aylıklarına bakacak olursak, 2013 yılında SGK kapsamından çıkarılarak, Sosyal Yardımlaşma Vakfına devredilmesi, aylıkların HAK TEMELİNDEN, MUHTAÇLIK TEMELİ’ne geçişine zemin oluşturmuştur. Yeni yapılan artışla bir asgari ücretin ancak 4’te 1 ‘i kadar olan engelli aylığı, insani koşulları bulundurmamakta; bakım veren aile üyelerinin sosyal güvencesizliği ise olayı tamamen muhtaçlık zeminine taşımaktadır. Engelliler için savunduğumuz bağımsız yaşam hakkı, ancak ve ancak devletin engellilere bakış açısının değişmesiyle gerçekleşebilir. Uluslararası engelli kriterlerine dayalı, kriterlerin sürekli değişmediği, özlük haklarının tam verildiği, hane içindeki kişi başı gelir seviyesinin bir asgari ücret tutarının 1/3’ünün değil, engellinin bizzat kendisinin gelirinin değerlendirildiği, en az bir asgari ücret üzerinden hesaplanacak ve dayanağı olan istihdam kriterlerinin uygulandığı bir düzenle gerçekleşebilir.”